Anksiyete Bozukluğu İyileşir Mi?

Bu yazı bu sorunun cevabını bulmaya yönelik bir yazı değildir. Ancak cevabı bulmak isteyen bir kişinin kendi kendine yaptığı bir monolog olabilir. 

Anksiyete bozukluğu, -hekimler (psikiyatristler) tarafından tanısı konmuş bir hastalıktan bahsediyorum- gerçekten çok ağır bir hastalık. Kişiyi ölesiye acılar içinde ölüme sürüklemiyor belki ama bunu yaşayan kişileri o anlarda ölümden beter ediyor. Öldükten sonra ne oluyor kimse bilmiyor ama en azından artık canlı olarak nitelendirilmediğimiz için acı çekilmediğini varsayıyorum. Az sonra öleceğinizi biliyorsunuz ve o an feci bir panik yaşıyorsunuz: işte anksiyete tam olarak bu. Ormanda yürürken bir aslan ile karşılaştınız ve o aslanı gördüğünüz an ne hissedeceğinizi düşünün; anksiyete krizi yaşayan kişiler tam da o duyguyu yaşıyor. O korku hali saatlerce, günlerce, aylarca hatta yıllarca bile sürebiliyor. Dolayısıyla insanı çok fena yıpratan, yaşlandıran ve yoran bir durum.

Şu anda bununla nasıl başa çıktığımı, bu sürece gelene kadar neler yaşadığımı anlatmaya mecalim yok o yüzden anlatamayacağım. Ama şöyle bir şey var ki; o kriz anlarını bir şekilde kontrol altına alabiliyorsunuz. Fakat hayatın her anında o krizlerin mini versiyonu olan küçük huysuzluklar, sinirler baki kalıyor. Dolayısıyla, atlattığınızı düşündüğünüz zamanların üstünden yıllar geçse de hala hayatta kendinizi mutlu olarak tanımladığınız anlarda bile size kendini hatırlatabiliyor. Soluna baktığında deniz ve iskele, sağına baktığında portakal çiçekleriyle dolu ağaçlar olsa bile hala anksiyete bozukluğunu düşünüyorsa bir kişi, tam olarak iyileşmiş sayılmaz. Herkes aynı şeyi söylüyor, bu gerçekten sinir bozucu fakat önemli olan o kriz anlarını atlatabilmek ve kendini potansiyelinin en üstüne taşıyabilmek. Bu da maalesef bununla yaşamayı öğrenmekle başlıyor. Maalesef de dememek lazım aslında, bu haline şükretmelidir insan.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pembe Çiçekli Kaktüs Olmak İsteyen Balık

Cennet