Pollyanna'nın Düşleri

¨Bir gün, artık çalışması gerekmeyecek bir toplum olacak; sevgi dolu, düşlemeye yetecek kadar zengin ve düşlediği için, ebediyen zengin kalacak bir insanlık.¨

Stefano Elio D'Anna'nın Tanrılar Okulu isimli kitabında yer alan bu sarsıcı cümlesi üzerine çok düşünüyorum bu aralar. Aklıma John Lennon geliyor;

Cennetin olmadığını hayal edin, altımızda cehennemin olduğunu, üzerimizde yalnızca gökyüzünün olduğunu hayal edin. Tüm insanların bugün için yaşadığını hayal edin. Uğruna ölecek ya da öldürecek ülkelerin, dinin olmadığını hayal edin. Tüm insanların huzur içerisinde yaşadığını hayal edin.

Söylemesi kolay, fakat birçoğumuzun hayatta kalabilmesi için canını dişine takıp istemediği bir işte de olsa para kazanmak için çalışması gerekiyor. Para olmadan bugünün koşullarında hayatta kalabilmenin imkansız olduğu doğru. Bugünün toplumu tamamen bir şeyleri elde edebilme uğruna, istese de istemese de yapmak zorunda olduğu şeyleri yapıyor. Başka bir şey öğretilmedi çünkü bu topluma, bu toplumun bireylerine ve bu topluma yeni katılan minicik çocuklara. İstediğini elde etmek için çalışmak zorundasın. Sevsen de sevmesen de... Sana öğretilen tek şey bu. O sevmediğin, beceremediğin dersi çalışmak, bir yere varmayacak ve ebediyen ¨hayal¨ olarak kalacak o düşlerini aklından sökmek zorundasın. İstemesen de o işe girip deneyim kazanmalısın, sürünmelisin. Etin ve kemiğin öğretmenine, hocalarına ve işe girdiğinde patronuna ait. Asla sana ait değil. İstediğin gibi yüzebilirler derini, ardından kemiklerine istedikleri gibi darbe vurabilirler. Hatta isterlerse kırabilirler bile. Hiçbir şey diyemezsin, demeye hakkın yoktur. 

Tek bir defa geldiğimiz bu dünyada gerçekten de bunun için mi varız? Acılar çekerek istemediğimiz şeyleri başarmaya çalışıp; başaramayınca mutsuz bir insan olup bu halimizi kabullenmeye çalışmak için mi? Ya da iyi ihtimalle şansımız yaver gider de başarabilirsek, yıllarca uğruna uğraştığımız o ¨şey¨e ulaşmanın sonucu olarak mutlu gibi davranmaya çalışmak için mi?

Tüm bunları sorgularken, hayata John Lennon piyano çalarken biricik sevdiceği Yoko Ono'nun kameralara baktığı gibi umutsuzca bakıyorum. Doğru olabilir mi? Tüm insanların tek amacının anı yaşamak olduğu, herkesin huzur içerisinde olduğu, sevdiği işi yaptığı bir dünya mümkün olabilir mi? Bir süre sonra Yoko Ono'ya sanki aklından geçen tüm o umutsuz düşünceleri duyduğunu ima eden bakışlarla bakan John Lennon bir tebessümü ile ona umut veriyor. Birbirlerine uzunca süre baktıktan sonra dayanamayıp birbirlerini sonsuz yaşam sevinciyle öpüyorlar. Klibin bu kısacık ama benim için çok anlamlı olan, sadece piyano bulunan bembeyaz bir odada geçen bölümünde John Lennon hayatı, Yoko Ono ise hayatı sorgulayan insanlığı temsil ediyor.

Hayatı sevmek bu kadar zor değil. Hayatın bize vermeye çalıştığı o kadar şey var ki aslında. Kendimizi mutsuz hale getiren yine bizzat kendimiziz. Düşlemeye devam ettikçe sevgimiz, yarattıklarımız ve yaşam enerjimiz artacak. En son ne zaman sizi heyecanlandıran, çocuklar gibi mutlu olmanızı sağlayan, doya doya yaşamayı istediğiniz düşler kurdunuz? Belki bizim toplumumuz henüz çalışması gerekmeyen bir toplum değil. Fakat insanlığın bu zenginliğe ulaşabilmesini sağlamak için öncelikle kendimizden başlayabiliriz. Özgürlüğü elde edebilmek için, bunun bedeli ne olursa olsun göze almalı ve bu kararın sorumluluğunu tüm gerçekleriyle üzerimize almalıyız. Pollyannacılık oynadığımı düşünebilirsiniz. Ama gerçek bu.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pembe Çiçekli Kaktüs Olmak İsteyen Balık

Cennet

Anksiyete Bozukluğu İyileşir Mi?