Kayıtlar

Dedeciğim'e...

 Seni çok özlüyorum. Kaç sene geçti, hala telefonu elime arayıp dedeciğim ne yapıyordur diye arayasım geliyor. Bu özlem hissi ne zaman geçecek bilmiyorum. Aslında geçmemesi daha güzel, sana istediğim her an ulaşma imkanım olmasa da zihnimde her an sana ulaşabiliyorum böylece. Yaşadığım olaylarda, sevincimde, üzüntümde, her şeyde sen varsın. Annemle bazen bir olay yaşayıp "dedem olsa böyle yapardı" diyor gülerek seni anıyoruz. Ardından hepimizi bir durgunluk esir alıyor. Geçirdiğin kalp krizinden sonra 2 yıl daha yaşama tutunduğun için "çoktan paket olmuştum" diye dalga geçerdin. Bu sefer gerçekten gittin. Yukarıdan bir yerden bizi izleyip hala dalga geçiyorsundur diye umuyorum. Çünkü senin gibi bir insanın "yok olması" fikri beni çok üzüyor. Her başarımda arkamda dağ gibi duruşun aklıma geliyor. Annem ve babam kadar emeğin var bende. Seni çok seviyorum. İyi ki benim dedem oldun, iyi ki senin torunun oldum...

Pollyanna'nın Düşleri

Resim
¨B ir gün, artık çalışması gerekmeyecek bir toplum olacak; sevgi dolu, düşlemeye yetecek kadar zengin ve düşlediği için, ebediyen zengin kalacak bir insanlık. ¨ Stefano Elio D'Anna'nın Tanrılar Okulu isimli kitabında yer alan bu sarsıcı  cümlesi üzerine çok düşünüyorum bu aralar.  Aklıma John Lennon geliyor; Cennetin olmadığını hayal edin, altımızda cehennemin olduğunu, üzerimizde yalnızca gökyüzünün olduğunu hayal edin. Tüm insanların bugün için yaşadığını hayal edin. Uğruna ölecek ya da öldürecek ülkelerin, dinin olmadığını hayal edin. Tüm insanların huzur içerisinde yaşadığını hayal edin. Söylemesi kolay, fakat birçoğumuzun hayatta kalabilmesi için canını dişine takıp istemediği bir işte de olsa para kazanmak için çalışması gerekiyor. Para olmadan bugünün koşullarında hayatta kalabilmenin imkansız olduğu doğru. Bugünün toplumu tamamen bir şeyleri elde edebilme uğruna, istese de istemese de yapmak zorunda olduğu şeyleri yapıyor. Başka bir şey öğretilmedi çünkü

Suda Yürümek

Uzun zamandır memnun olmadığım özelliklerimi değiştirmek için çabalıyordum, kendimi geliştirip kendimi olabileceğim en iyi kişiye dönüştürebilme yönünde çalışıyordum. Evlere kapandığımız bu dönemde başlarda kendi kendime kalmaktan korkmuşken zaman geçtikçe kendi kendime kalabilmenin bir nimet olduğunu anlamaya başlamıştım.  Kendimde değiştirmeye çalıştığım en önemli özelliğim, sürekli olumsuz düşüncelere sahip olmam ve kendimi hep gelecekte var etmeye çalışmamdı. Anı asla yaşamıyordum, yaşadığım güzel anlarda bile hep gelecekte ne yapacağımı planlıyordum. Buna ilişkin çokça araştırma yaptım, videolar izledim, kitaplar okudum. Bu sürenin sonunda, hiçbir zaman ¨an¨da yaşamadığıma,  ¨an¨ın değerini hiçbir zaman bilemediğime, hayatta yaşadığım en güzel  anlarda bile o  ¨an¨ı değil de, o  ¨an¨ın gelecekte getireceği güzelliklere odaklandığıma kanaat getirdim.  Bunun farkındalığına vardığım  ¨an¨, abartmıyorum hayatım değişti. Yaptığım en küçük şeylerden bile zevk almaya başladım.  ¨An¨

Pembe Çiçekli Kaktüs Olmak İsteyen Balık

Resim
Sadece insanlara mı özgüdür kendini sevmemek ve başkası olmayı istemek?  Çiçek ağaç olmak istermiş, Ağaç farklı türde bir ağaç olmak istermiş, Kedi arı olmak istermiş, Kaplumbağa yükseklere uçabilmek ardından denize dalabilmek istermiş, Denizdeki balığın ise gizli bir sırrı varmış; üzerinde pembe bir çiçek olan kaktüs olmak. Çıngıraklı yılan kaktüse ¨ keşke ellerim olsa ve sana insanlar gibi sarılabilsem¨  demiş. Bunun üzerine kaktüs, ¨ anlamıyor musun? benim derim keskin dikenlerle kaplı, sarılmak güzel olurdu ama bana gözlerinle sarıl ¨ demiş. Tüm bu canlıların kendisine özgü mükemmellikleri varmış, her biri dünya üzerinde eşsiz canlılarmış ve her biri birbirinden farklı özelliklere sahipmiş. Ama buna rağmen, kendilerinin farkında değillermiş ve gördükleri, gıpta ettikleri diğer canlılar gibi olmak isterlermiş. Çıngıraklı yılan ile kaktüsün yaşadığı arkadaşlık ya da aşk, her ne dersek diyelim, aynı şekilde insanlarda da bulunmuyor mu? Birbirinden o kadar fark

Anksiyete Bozukluğu İyileşir Mi?

Bu yazı bu sorunun cevabını bulmaya yönelik bir yazı değildir. Ancak cevabı bulmak isteyen bir kişinin kendi kendine yaptığı bir monolog olabilir.  Anksiyete bozukluğu, -hekimler (psikiyatristler) tarafından tanısı konmuş bir hastalıktan bahsediyorum- gerçekten çok ağır bir hastalık. Kişiyi ölesiye acılar içinde ölüme sürüklemiyor belki ama bunu yaşayan kişileri o anlarda ölümden beter ediyor. Öldükten sonra ne oluyor kimse bilmiyor ama en azından artık canlı  olarak nitelendirilmediğimiz için acı çekilmediğini varsayıyorum. Az sonra öleceğinizi biliyorsunuz ve o an feci bir panik yaşıyorsunuz: işte anksiyete tam olarak bu. Ormanda yürürken bir aslan ile karşılaştınız ve o aslanı gördüğünüz an ne hissedeceğinizi düşünün; anksiyete krizi yaşayan kişiler tam da o duyguyu yaşıyor. O korku hali saatlerce, günlerce, aylarca hatta yıllarca bile sürebiliyor. Dolayısıyla insanı çok fena yıpratan, yaşlandıran ve yoran bir durum. Şu anda bununla nasıl başa çıktığımı, bu sürece gelene ka

Portakal Çiçekleri

Nisan ayının son günleri, Koltuğumla aramdaki pencereden görünen beyaz çiçeklerle süslenmiş portakal ağaçları, Üstünde uçuşan beyaz kelebek, çiçeklere konmuş arılar, Mis gibi portakal çiçeği kokuyor her yer. Portakal ağacının altında kendiliğinden oluşmuş minik pembe ve mor renkli çiçekler, Hemen sağında yapraklarını güneşe doğru açmış pembe güller,  Onun önünde mor yapraklı sevimli çiçekler. Kelebek hepsinin üstünden uçup kokularını içine çekiyor. Ne güzeldir şimdi kelebek olmak, bir günlüğüne yaşayacağını bilsen bile...

Cennet

Tuzlu fıstık, bir şişe bira,  Yılların eskittiği ama hala sallanabilen paslı bir salıncak,  Arkada rüzgarın esmesiyle saçlarımı okşayan mis gibi kokan yeni yıkanmış beyaz masa örtüsü,  Balık tutan yan komşu, Arka fonda çalan İspanyol ezgiler, Pembe çiçekler ve masmavi deniz. Cennet nasıl bir yer olacak? Ege bölgesinin en batısındaki bu köy cennet olsa keşke. Hayat burada dursa, her gün aynı gün yaşansa. Tam soluna baktığında sevdiğin adam, arada sana bakıyor. Sabah birbirinize sımsıkı sarılırken, birbirinizle kavuştuğunuz o anlarda dünyada başka hiçbir şey, hiç kimse yok diye düşünürken yaşadığınız anlar.  Midende bir kıpırtı, kelebekler...